29 Aralık 2009 Salı

iki kişilik düşünce söylemleri

olay: bir parkta bir kadın ve bir adam. birşeyler hakkında düşünürler. bu yazılanlardan onların haberi yoktur. tanımıyorlar birbirlerini...

1.- ne kadar da kırılgan
2.- ne kadar da mutsuzum.
1.- birazdan aklım ulaşacak ona.
2.- elinde kocaman bir balyoz hayatın
1.- öfke?
2.- vuracak kafama kafama.

1.- ne kadarda yararsız
2.- ne kadarda umarsızım.
1.- küçük şeyler yetmeyecek mutlu olmaya
2.- ve hep acı zehir beynimde
1.- hayalller yıkılacak ufak bir sarsıntıda.
2.- yakacak gırtlağımı.

1.- ne kadarda hüzünlü
2.- ne kadarda üzgünüm
1.- beklemek.... kaçırdığın son otobüsü beklemek gibi beklemek...
2.- beklemek.... ne kadarda sersemce...
1.- öyleyse bende yürürüm...
2.- bir yerlere gidip sessizce ölmeliyim.

p.s. çizgi birleştirme oyunları vardır ya; saçma sapan noktaları birleştirince
aradan bir şeyler çıkar... haydi oynayın.

22 Aralık 2009 Salı

evde zulalanmış, yıllanmış birayı öğürmeden içerken...

- sana uzun zamandır bişeyler göndermiyorum. senden de ne ses duyuyorum ne seda...
- öyle.. doğru bu söylediğin.
- doğrulardan başka bişey söyleyemem ben. kızarırım yalan söylerken (tebessüm)
- yok canımm. peki kabul. bi görüşür üç görüşmeyiz de, biliriz arkadaşımızı dostumuzu. neyse kabul.tebessüm benden de
- yıllanmış bi bira buldum evin ücra bi köşesinde ağzımı ıslatıyorum onlan.
- bi evde..buzdolabında olduğunu varsayıyorum. bira yıllanıyorsa söyleyecek pek fazla şey yoktur
- buz dolabında değildi efendim kendileri yatak altına dolap üstüne gitar kılıfına bira zulalardım bazıları bu da unuttuklarımın arasındamış
- ne söyleyeceğimi bilemedim pek...zulalanmış birayı içmekde keyiflidir heralde..dudaklarımı değdiriyorum dedin ya.. "su çürüdü" geldi aklıma A.Telli'nin... ama durumun o kadar acıklı olmasa gerek
- güzel bi şiir... ne yazık ki o kadar acıklanamayacak kadar modern bi zamanda yaşıyoruz hep beraber. ki bu da ayrı bi acıklı durum doğurmakta.
- modern zamanların acıları daha fena oluyor. tatsız tatsız
- biz biraz daha orhan velisel acılarla boğuşuyoruz gibi geliyo bana. bırakmıyor geçim derdi falan...
- orası öyle..ben henüz aile olmadığımdan ve olmayı da düşlemediğimden, çok acıtmıyor parasızlığı pulsuzluğu... ama ne demek istediğini anlayabiliyorum, zor.
- anlaşabilmek ne güzel.
- bahsettiğin mevzuda anlaşılabilme zorluğu çektiğini sanmam...dünyanın çok büyük bir yüzdesi seni senden daha iyi anlıyordur malesef... açız fakiriz ve düzelecek gibi değil. sen nasılsın başkaca? çok zaman geçti diğmi?
- her zamanki kadar işte. sadece bir kaç yıl. bu yüzden herkes kadar çabuk yaşlanmayacağız
- bilmiyorum dostum..hayat karşıma mutlu olacağım şeyler her çıkarmadığında, ben zaten hastalıklı şekilde hep içsel nostaljiler yaşıyorum...ve bi süre sonra çok can sıkıcı oluyor
- peki neden bu kadar zor bu mutluluğu yakalamak
- zaman geçtikçe galiba zor oluyor..hani ne güzel söylemiş bi kadıköy şairi( cenk taner) törpülenir cesaretler günün birinde...onun gibi hiçbirşey yeni değil...
- şöyle bir silkelensek bi eskici dükkanı dökülür üzerimizden sahi.
- öyle...dost arkadaş toplantılarında..gözlerimin içi parlayarak ...hani..li cümleler kurmaktan sıkıldım artık
- ciddi anlamda adam gibi adam krizide var sanırım bu ülkede
elini uzatsan dokunamazsın
söylemek istesen konuşamazsın
bir kadeh içmeden serhoş olursun
- sorma... nasıl derin bi derttir bu söylediğin, anlatamam.. o kadar yabancıyız ki..
başka dünyalardanız ve sevmiyoruz birbirimizi.benim ağzım onlara kulak...
- bütün gün ne yaşça akran ne akılca akran insanlara katlanmak gerçekten zor. bronz bir heykel gibi hissediyorum kendimi bazen. sanki zaman-ı mazide bişeymişte hala ona saygı duyuyor insanlar. ama tepene de kuşlar sıçıyor bir yandan
- nasıl? mutlu musun? en can alıcı sorayım bari..o kadar zamanki sessiz sedasız zamanların yüzü suyu hörmetine.
- ben küçük zamanlardan, durumlardan mutluluk sıyırmaya çalışan sade birisiyim şu sıralar. ya da olmaya çalışıyorum anlıyacağın. hep arıyorum. mutluluğun kapısındayım ama evde kimse yok. Gözlerim sokaktan gelecek siluetlerde, kulaklarım çocuk sesine hasret...
- öyle bi şiir vardı...sonra şarkı yapmışlardı..eski zamanlardan yine..onu hatırattı..ilhan irem söylüyordu sanırım..evde kimse yok.. neyse... affına sığınarak tahmin ediyorum..en azından önü görülebilir bi hayatın var, "yalnız"değilsin..bunlar önemli şeyler..benim bi yıl sonra nerde olacağım yıllardır belli değil
- bunlar seçimlerle başa gelen durumlar. senden de uzak değil inanıyorum.ve biliyorum ki bir yıl sonra sana seslendiğimde burda olacaksın. sen iyi bir dostsun birde bakmışın kafamıza esmiş ve bir tekne kiralayıp denize açılırız.
- böyle olduğunu bilmek çoğu zaman tek teslellim... adresimi bilen üç beş dost var şu hayatta arkamda... gerisi silme yalan
- eyvallah diyorum hafiften üzülerek senin üzülmene. uzun zamandır biradan bu kadar keyif alamıştım. şimdi gidip alamayacaka kadar tembelim ne yazık ki.
- bazen bi tanesinin tadı yetiyor..o zaman bira başka bişey oluyor..ben de arada yaparım..bi tane, sadece tadını özlediğim için.
- ya içindesindir çemberin ya da kıyısında bira içersin kimileri...
- öyle..fransız filmlerindeki gibi..hani küçük paralarla büyük filmler yapılan fransız filmleri... onlardaki küçük tesadüflere inanacak kadar umutlu hisssettiğim zamanlar dışarı çıkıyorum, dolaşıyorum hani çocuk sek sek oynar yer seramiklerinin karoları arasında üçe zıplarsam annem iyileşir der beşe zıplarsam annem bu gece eve döner der ya da köşedeki araba sağa dönerse beni seviyodur sola dönerse sevmiyo.
- güzel bi his sevdim bunu
- çocukluğu kaybetmeyenlere...ondan korkuyorum ya..az kaldı, ne saçma şey şu çocukluk diyecem bi gün... o zaman önemli bir zincir kırılacak belki
- bu hissin eksikliği zor olsa gerek yeşile döner insan alim allah
- öyle..kim akan şarkı düzeninde demezki sıradaki şarkıyı bana söylüyor..çoğu zaman içinden geçirilir. ayıptır dışardan söylenmesi. mesela çok düşüncelisin, eve dönüyosun, çıktığın merdivenin basamaklarını sayrasın, tekse olumlu çiftse yaramaz.
- vay vay neler çıkıyo. çok güzel. ben de o vazoyu ben kırmadım ifadesini çok kullanırım. sokaktan geçen çocuklarda cips isterim. derim ki;"çocuk bi tane versene!" ya da bisiklete tur isterim "çocuk bi tur versene. şurdan döncem olum" valla bak
- heee evet..ben eskiden çok yapardım..hep reddedildim..çocukluğumdan beri.
- ben saftiriktim hep verirdim oyuncaklarımı
- ya da ablamla evde oyun hamuru yapalım sitenin bahçesindeki çocuklara satalım para yapıp şarap alalım planlarımızda hep felaketle sonuçlanırdı
- amaç güzel
- o ulvi amaç uğrunaydı zaten hep o kutsal beyin fırtınaları
- sonra birgün iki adamla tanışılır şarap parası için çalışmak gerekmediği anlaşılır içten içie sinir bile olunur.
- hee sorma... tarzımız olmayan sinyal olaylarına soktunuz bizi sonra ben geldim mersin'de bile sinyal çekip tren parası buldum kendime
- sende yetenek vardı hep ben biliyordum bunu.
- bendeki tiyatro oyuncuşuğunun ışığı bi tek burda parlamış demekki.
- ben o yeteneği istanbul'da bir iki şişe şarap için satmışım şimdi bunu anladım
- o şaraplardan geriye kalan güzel kızıltılar dozunda yaşandı herşey.
- pişman değilim elimde olsa yine yapardım.
- ben memleketin biçok siktirboktan şehrindeki küstah tipleri hep o günlere güvenerek azarladım.."sen kısa pantolonla dolaşırken, biz taksimde şarap içerdik..kes ulan" diye.
- anlatacaklarım var da..sorma uzun hikayeler..çoğu da eğlenceli ama..belki bi gün denkleştirir şarap içeriz.. o zamana anlatırım.
- beklerim sevinirim bile
- ya zaten şöyle noktalı virgüllü konuşabildiğim tek insansın inan ki
- tabi..birikmiştir zaten...hazır bahsetmişken ses seda vermene sevindim tekrardan görüşmek ümidiyle
- o ümidi hep taşıyoruz. selametle.
- sana da...
- sesindeki o üzüntü neden ki ?
- yaşadığım yeri sevmiyorum ve yalnız hissediyorum kendimi gün geçtikçe..daha ne olsun..hep aynı terane bendeki
- üzülmeni istemem yine de
- biliyorum..ama hayat hep karşıtıyla vardır..diyalektik bunu öğretti bize en azından..üzüldüğüm kadar sevinirim bu hayatta..
- sevindiğin kadar da üzülürsün o zaman. siktir et diyalektiği bi süreliğine, ikisini de sade kullanmayı bi dene aralarında bağlantı yokmuş gibi dene.
- öyle de...benim denememden daha karmaşık bişey belki de..ama özolarak, söylediğim umut vericiydi.. godo'yu beklemek gibi olsa da. napayım.zaman geçsin işte.. bu yaştan sonra aaa güneş pırıl pırıl ne güzel gün diye sevinecek halim yok herhalde
- o kadar da değil canım (gülüşmeler)
- bunu salık verenler var biliyo musun..utanmadan..kıçımla güldüm.
- komikmiş harbiden. o görmezden gelmek. ibnelik düpedüz kendini kandırmanın dik alası.
- yok becerebilene aşkolsun..salaklık üstü bi meziyet..ya da nirvana durumu..kafam karışır böyle durumlarda dilim kekemeleşir..ben beceremiyorum arkadaş..bana lök diye mutluluk düşecek yukardan.. miyobum zaten oldum olası...küçüğünü göremem ben
- kocaman mutlulukların löp diye kafana düşmesi dileğiyle
- güzel bi yılbaşı kartı olmuşş...eski usül..yaşlıyız ya üstat..hani o bakımdan
- önümüz kurban... ona da bi tane yollarım
- haydi... selamlar ederim. ne güzel sohbetti özlemişim.
- önden bayanlar buyrun efendim

İkili ilişkilerden bıçakla sıyrılmış felsefe konuşmaları - I.

Şu kadınlardaki (kadınlar dedim çünkü gözlemlerime göre bunu genellikle yapanlar kadın. Aradaki pesimist, ibne ruhları saymıyorum bile.) her şeyi olumsuz yönüyle görme psikozundan nefret ediyorum. Alın size iş ve gelecek kaygılarıyla dolu bir diyalogtan örnek:

- Peki ya iş bulamazsan ne olcak ya da buldun da yarın öbür gün işten çıkarsalar ne yapacaksınız?
- Ya kızım nedir sizin bu ya olmazsa olayınız? Niye hep boş olan yanını görüyonuz bardağın?
Çıkartırsalar başka iş bakacağım. Ordan kovdular başka iş bulacağım. "Ya bulamazsan?" diye soracaksın; ya bulamazsam da limon satacağım. Ya limon vermezlerse bana, hıyar satarım onu da mı vermediler mendil açar dilenirim. Eee bu seferde zabıta... ondan sonra tek çare vurdurmak.
Ya bana vurmazlarsa...
- Ben seni kızdımak istemiyorum
- Hayır kızmadım. Anlatmaya çalıştığım olay bu, en dibe kadar sürükler bu tarz düşünce insanı...
Kendi kendine en kötüsünü düşünerek acı çekersin. Ki bu enayiliktir.

ağır trip altında yazılı savunma...

ışık yakıyor gözlerimi. kapatın şu ışığı memur bey.....

derin yaralar bırakıyor baktığın her yer. bakma bana artık. utanıyorum kendimden ben. canımı yakıyor sevgi sözcükleri. herbiri çengele geçirilmiş solucanlar gibi. tutamayıp kendimi saldırıyorum bütün hepsini yemek için.

heryerime takılıyorsun. her yerimde kanıyorsun. sevme beni artık. yorgunum diyorum.

yalnızlıktan yoruldum. çoğulluktan yoruldum. görme beni artık. gözlerimin üstünde sigara söndürülüyor gibi
oluyorum. bayılmak üzereyim inan bana. evimin yolunu tarif et ve git. bu bile benim için fazla. tarif et ve git kısmı yeter bana. ne bileyim bişeyleri tarif et ve git işte. hatta sadece git. ve hatta...

(boşluk olan kısmı silah sesleri kaplıyor.)

kanlar içinde sipere yığılıyorsun.... bakma bana artık. gerçekten korkuyorum.

omzundan girmiş bir tanesi. biri bacağında. diğeri neredeyse kafanı patlatıyormuş. ucuz atlatmışsın. elini uzatıyorsun bana. ben korkuyroum. tutamıyorum elini.

diyorum ki: bir savaşın orta yerinde müttefik aşıklardık neden yabancılaştık?

diyorsun ki bunları sen söylemiyorsun şarkı bunlar...

diyorum ki: o kadar emindim ki...

ölmek üzere olduğunu anlıyorum o an. ve gözyaşları içinde düşüncelerimin içinde kış uykusuna yatıyorum. altı ay boyunca ölü kalmak istiyorum ben. ne hissetmek ne de düşünmek istiyorum. yaşamsal tüm faaliyetlerimi
durdurmak. kalbimi kopartıp atmak istiyorum. bir kuyunun dibinde ölü bulunmak istiyorum altı ay sonra...
belki bir insan kalıntısı. tanrım... lanet olsun. altı ay sonra uyandığımda şu silahın elimde olmamasını istiyorum.

tanrı beni duymuyor bugün.

bütün yolları koşarak gidebilir miyim düşüncesi beni sokağa itti. bütün gücümü harcayıp üç sokak koşabildim.
lanet dünya neden bu kadar hızlı dönmek zorunda ki? bir sokak daha koşarsam bitecek herşey deyip ayağa kalkıyorum.

(tanrım nasıl bir tripteyim ben??)

yollar ayaklarıma düğümleniyor. takılıp gardımı düşürüyorum. o anda bi kroşe dudağımda patlıyor. bir aparkat geliyor asfalttan yine asfalta gömülüyorum. tam doğrulup kalkacakken mideme bir kaldırım taşı tekme atıyor.
iki büklüm knock-out oluyorum. niye faul çalınmadı....
neden diskalifiye edilmiyor bu ibne hayat... niye kaybettim
hiç haketmemişken

iki polis gelip koltuk altlarımdan ringin köşesine taşıyor beni.ve direklerden birine kalepçeliyorlar bileklerimi
hangi renk köşe benimdi bilmiyorum. bilmiyorum. bu lanet tribe neden girdim
bilmiyorum...

üç kere bastım tetiğe ben.

bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdi.

21 Aralık 2009 Pazartesi

ne içiyorsan banada ondan söyle...



ben hep kötü bir cambazdım zaten
talihimde yırtık bir ağ...
elimdeki şemsiye hiç açılmadı
hep yapıştım beton zemine
izleyenlerin meraklı bakışları arasında

her zaman nanik yapılmaz trapezdeki bir adama.
ne içiyorsan bana da ondan söyle...
işi bırakıyorum artık...

19 Aralık 2009 Cumartesi

HERKESİN GÖTÜNE BİR AMPUL SAPLANMIŞ GİBİ DURUYOR ORTAMDA BU KADAR IŞIK VARKEN

hepimiz ne kadarda bilgeyiz...

ne kadar da deneyimliyiz hayatta. her konuda bir miktar bilgimiz var. doğru yanlış olması değil önemli olan. sadece bilmemiz gerektiği kadarı yeter bize. başkalarına yutturabildiğimiz kadar da aydın. HERKESİN GÖTÜNE BİR AMPUL SAPLANMIŞ GİBİ DURUYOR ORTAMDA BU KADAR IŞIK VARKEN. herşey gayet açık. ve herşey bu kadar ışıktayken saklanması gerekilen kusurlarda batıveriyor göze. florasan beyazı saçmalıklar, 60 mumluk ampul sarısı idiotluklar v.s.
ve kimsede göremeyecek ne yazık tasarruflu ampuller gibi az enerji harcayıp çok ışık vermeye çalışan beyinleri. çünkü herkes kendi sanal bilgeliğinde, çünkü herkeste bir HASSİKTİR! havası. çünkü herkes en çoğunu biliyor. zamanı dolmadan sırf eğlence olsun diye, sırf ibneliğine bir kaldırım taşına vurulup patlatılacak...

herkes ne kadar da ilgili herşeyle...

HASSİKTİRİN LAN!!! götünüzün bir kısmı ışık gördü diye aydın mı sandınız kendinizi...